PARIS’TEN SELAM

PARIS’TEN SELAM

paristen
Hazal Paris’te!

Merhaba. Ya da Fransızca bonjour. Bu günkü gezimiz öğleden sonra başladı çünkü Doğa ablam gemiye gitti, onu yolcu ettik. Bu günkü durağımız hayvanat bahçesi.

Buraya da her yere olduğu gibi metro ile gidiliyor. Köstebek oluyoruz sanki…Buraya girerken İngilizce gerekiyordu biraz tabiî ki. Ama ilk önce Fransızca konuşuyorlar. Halam ne dedilerse “Merci, merci” diyor. Adam baktı bunlar yabancı, İngilizce konuştu. O zaman az da olsa anladık. İçeri girdiğimizde halam -buraya daha önce gelmiş-“Maymun vardı burada. Onları bulalım.” deyip durdu. Bu hayvanat bahçesi küçüktü ama hayvanlara çok yer vermişlerdi. İzmir’de ki hayvanat bahçesinde bir file kendisi kadar yer vermişlerdi. Dolaşamıyordu. Çok üzülmüştük. Burada dolaşabileceğinden de fazla yer vermişler. Yani kendi ormanlarını yaratmışlar. Þelaleler, ağaçlar,… O kadar güzel ki.

Bu arada Paris’te yağmur yağıyor. Öyle sıcak değil. Bu yüzden hayvanat bahçesinde yağmur yağdı ve ağaçlardan yapılmış olan kulübeye girdik.

Oradaki hayvanları görmelisiniz o kadar tatlı o kadar tatlılar ki. Hele o foklar. İkisi de suya girmiş uyuyorlar. Bu doğal gelebilir ama ellerini kulaklarına koyup yatıyorlar insanlar gibi.

Orada çok garip hayvanlar gördüm. Turuncu renginde. Küçük tavuk gibi ama kuşa da benziyorlardı. Sazan balıkları gördüm kocaman. Parmağımı uzatsam yiyecek hesabı. Aaa kanguruları da hatırlamak lazım. Onlar neydi. Muhteşem. Çok muhteşem. Akbabalarda öyleydi.Her şey çok güzeldi. Ama en güzel hayvanlara verdikleri yerdi.

Bu kadar güzel haberin arkasından bir kötü haberim var. Halamın görmek istediği maymunları göremedik. Ühü, ühü,ühü…

Bu günkü programımız bu kadardı. Hoşça kalın.

Ah şu uçakta olanlar!…

Ah şu uçakta olanlar!…

Neler neler olmadı ki?

Tam okuldan kurtulduk derken(Defnenin sözü ve az biraz benim.) uçağa bindik ben ve Defne çok mutluyduk. Neden mi? Daha ne olsun belki hayatımızda ilk defa biletlerimiz cam kenarındaydı.

ucaksbhgkcn

Önceden de oturuyorduk ama annemiz veya babamızın yerleriydi oralar. Ama Defne kardeşinin yerine oturdu. Bunu ilk başta söylemememin nedeni “Ha Deniz’in yeri ha Defne’nin ne fark eder. Nasılsa kardeşler.   Ayrıca deniz ne anlar cam kenarından koridordan.”koridorda oturmuyordu ama neyse…”

Eeee bindik uçağa Deniz “uçağa bindik, uçağa binidik”deyip duruyor. Annem korkudan bembeyaz.Defneyle ben eğilip eğilip birbirimize el sallıyoruz. “dışarı bak” diye işaret ediyoruz sanki uçağa ilk kez binmiş gibi…

Uçak kalktı sonra. Bulutların üstüne çıktık anında. Yemek servisleri başladı. ben yerimi değiştirip Adnan dayımın yanına gittim.

Pilot Trabzon hava limanına inişe geçtiğimizi söyledi. Ama tam tekerlekler açılmıştı ki birden jet hızıyla havalandık. Nedeni mi? Sis yüzünden önünü görememiş ve yanlış yere inişe geçmiş hızlıca yukarı çıkmış. Bunları kendisi söyledi. Birkaç  dakika sonra Ankara gideceğimiz söylendi. Doğru Ankara’ya gittik. Orada görevlilerin biri çıkın diyordu. Oysa diğeri çıkmamıza izin vermiyordu. Bizden kalktıktan biraz sonra kalkan pegasus uçağının indiğini düşünüyorduk. Ama emin değildik. Tam dışarı çıktık ki “Hadi haydi uçak kalkıyor” dediler. Ve kendimi uçağın içinde buldum. Trabzon’a gitmeye başladık. Pilot “ Aynı olayla karşılaşırsak, bu sefer İstanbul Sabiha Gökçen Hava Limanına gideceğiz” dedi. Ama şanslıymışız ki indik. Hava düzelmiş. Defne, ben, Fulya, Cahit dayım, Adnan dayım, annem hatta deniz bile pilotu alkışladı. Alkışı ilk Cahit dayım başlattı, en son defne ile ben bitirdik. Cahit dayım pilotların can güvenliğimizi sağladığı için alkışlamış. Fulya Avrupa ülkelerinde böyle olduğu için alkışladığını Adnan dayım zorlu şartlar altında olsa bile iyi bir iniş  yaptığı için annem bir daha riske girmediği için Defne okuldan kurtulduğu için ben ise nihayet inebildiği için alkışladım. En doğrusu hangisi bilmiyorum.

Trabzon’a gelmiştik. Süper bir arabaya bindik. Spor araba değildi. Yada 2006 model bir araba. Bilirsiniz arkaları büyük ön arka aynı renoult hatırlayacaksınız… O arabayla Rize’ye geldik Deniz’in de karnım ağarıyor sesiyle.
Rize’ye geldik. Mutluyuz. Anneannem de mutlu. Umarım sizde mutlusunuzdur. Benim yazılarımı okuduğunuz için teşekkürler…
>>>———SON———<<<
HAFTAYA “RİZE ANILARIM” BAŞLIKLI BİR YAZIM OLACAK

BYE BYE (IN)

Hayat

Hayat

Sadece sen varsın bu dünyada…
Gerisi yalan. Her şey senin için kurulmuş bir oyun. Hayat bir tiyatro ve başrolde sen varsın. Gerçek olan tek şey sensin aslında…

Etrafındakiler birer oyuncu, seni sınamak için gönderilmiş her biri bu yüzden eklenmiş oyuna. Ne derlerse dinle, ne yaparlarsa izle, işine yarar bir gün belki Bir insan gördün pencereden gözünün içine baktı. Otobüstesin ve gözün ona takıldı. Gözünü kaçırma hemen, dikkatlice bak belki iki gün sonra göreceksin bir daha… Bir şey anlattı aslında sana o anda…

Ne kadar oyuncu olsalar da bir şeyler anlatmaya çalışıyor olabilirler sana.
Hiçbir fırsatı kaçırma…
Sonra “keşke” deme. Üzülsen bile. “Kader buymuş.”da deme. Her insan kendi kaderini yaratır çünkü. Olmadıysa, yapamadıysan senin suçun, hayatın değil!
Ne olursa olsun her şeyi yapabilirsin. “Artık geçti.” deme sakın. Yapmak istiyorsan yap. Çekinme, korkma, ölüm yok ya ucunda! Kolay değil ölmek ve öldürmek…

Acıdan da ölmezsin… Korkudan da…
Birini sevdin diye de öldürülmezsin… Sevmedin diye de…

Kendi canını da alamazsın, almamalısın sırf üzüldün diye.

Daha kötü ne olabilir ki mi diyorsun? İnan daha kötüsü vardır her şeyin.

Hem ölüm kurtuluş değil ki… Üzmek sadece seni sevenleri.  Ölünce yeniden başlamıyorsun hayata ölüyorsun. En derininden bir uyku. Sadece acılar değil, hayat bitiyor. Kolay bir şey olmamalı her şeyden vazgeçmek.

Kolay bir şey değil ki yok olmak.

Her şey yalan olabilir ama sen değilsin…
Ya sevgi, ya aşk? Onlarda mı yalan diyeceksin belki de.
Değil!
Yalan olmadığı kadar mantıklı da değil, ne anlatılabilecek bir şey, ne de açıklanabilecek… Sadece hissedebilirsin.

Yaşamadan bilemezsin ama gerçek.  Yalan olmayan dışında bir şey.
Ölüm kurtuluş değil dedim ya, değmez dedim ama eğer onun için bir kurtuluşsa ölmeye değer. Çünkü o an insanın kendi olmadığı bir an, sevdiğinin yanında olduğu an. İnsanlığın tüm bencilliğinden sıyrılıp sadece onu düşündüğün bir an. Kişiliğinin, düşüncelerinin hatta tüm planların…

Her şeyi yaşamak lazım. Aşkı, nefreti, korkuyu, acıyı, kederi… Kaçmamak lazım hiçbir şeyden. Her fırsatı değerlendirmek lazım.

Sürekli düşünmek herhangi bir şey hakkında, fikir üretmek. Düşünmekten korkmamak ama korkuyu da yaşamak…

Çok fazla zaman yok, kum taneleri hızla geçiyor diğer bölmeye. Yapacak şeylerin çok fazla! İnsanların düşünceleri asla engellemesin seni. Onları dinle, düşün ama emin olduğun karardan dönme.

Yolun sonuna geldiğinde “keşke” deme. Hadi şimdiden başla denemeye.

Bienvenue a Paris!

Merhaba. Belki benim uzun zamandır Fransa hayranı olduğumu biliyorsunuzdur. Bilmiyorsanız öğrendiniz. Nede olsa bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp. Evet size Paris anılarımı anlatmak isterim.

Evet. Dün akşam hayallerimin ülkesi Fransa’ya geldim. Doğa ablam ve halam beni karşılayan kişiler oldu. Tabi ki çok heyecanlıydım. Doğa ablamın evi nasıldır? Paris nasıl bir yer? Hep bunları düşünüp duruyordum. Ama şunu söyleyebilirim, bu cevapları öğrenmeden önce şunu öğrendim. Fransızlar, gerçekten boğazdan konuşuyorlar ve gerçekten güzel bir ses tonu oluşuyor. Ama en büyük sorunum ne dediklerini anlamıyorum.

Ve evet saatlerimizi 1 saat geri aldık Doğa ablamın evinde. Evet evi 25 m.2. Çok küçük değil mi? Fransızlar bu eve çok büyük diyorlarmış. Ev sadece küçük bir salon ve bitişinde ki mutfak, ve sadece tuvaletten oluşuyor. Yatak odası falan yok. Salondaki kanepe açılıyor. Neyse artık bu güne dönelim.

Bu gün ilk önce erkenden kalkıp Doğa ablamla bizim için metro kartı almaya gittik. Aldık. Ve eve geri döndük. Tabi Doğa ablam okuluna gitti. Ben annemle geri döndüm. Eve geldiğimizde halamla birlikte ekmek almaya gittik.

Bugün günkü programımızın başında Eiffel kulesi var; Eiffel kulesi o kadar büyük o kadar büyük ki 326m. Yada şöyle söyleyeyim, çıktığınızda Paris’i görebiliyorsunuz. Ben daha çıkmadım. Çünkü kuyruk çok uzundu. Bir ayağından öbürü ayağına kadar uzuyordu.

Eiffel’e kendisi gibi uzun uzun baktıktan sonra Sen nehrinde bir tur atalım dedik. Motorla Sen nehrini dolaştık. Sonra Victor Hugo’nun evinin önünden geçtik.Çimlere uzandık. Ve dinlendik. Ne kadar rahatladık anlatamam. Arada etrafa bakıp kuzenlerime hediyede bakıyorduk. Yorgun argın metroya binip eve geldik şifreyi yazdık. Ne şifresi mi? Evlerin düzenleri bir apartman gibi görünüyor. Apartman derken eski yerleri hep korudukları için yeni ev neredeyse hiç yok. Þifreyi girip içeri giriyorsunuz ziller posta kutuları,… çıkıyor ortaya. Oradan da içeri girince büyük bir avlu, avluda da bir sürü ev, yani müthiş. Eve geldik bunları yazıyorum. Birazdan uyuyacağız. Bu günlük bu kadar….

Porte-toi bien!…

Hazal Ocaklı

Louvre Müzesi

Selam. Louvre müzesini herhalde duymuşsunuzdur. Eğer duymadıysanız kısaca şöyle anlatabilirim. Bir haftada dolaşılamayacak kadar büyük, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar güzel ve inanılmaz eserlerle dolu bir yer. Orada Mona Lisa’ nın orjinali var.

louvre1(1)

Aslında Louvre’ra 1-2 hafta gerekli ama bizim zamanımız azdı ve sadece bir gün gezdik. Erken gitmek isterdik ama iki uykucu(bu kişiler ben ve halam oluyor.) 12’de kalktığı için 1 de gidebildik. Metroyla aktarma yaptık ve metro Louvre’run önünde bıraktı bizi. Hemen bilet aldık ve girişi bulmaya gittik. Uzun bir süre dolaştık. Girişi bulamadık. En sonunda iki saat beklediğimiz yerde olduğunu gördük.

İlk olarak (zaten iki yer gezdik), arkeoloji bölümünü gezdik. Annem “Mısır’ buraya getirmişler.” dedi, durdu. İnanın sanki gerçekten Mısır gibiydi. Keşke Mısırlılar değerini bilseymiş bu eserlerin.

louvre2

İkinci ve son durağımız, resim bölümü. Birbirinden güzel resimlerin orjinali, ve ressamların heykelleri burada. Her ressamın resimleri için yarım koridor ayırmışlar. Koridorlarda Louvre’ra uygun. Çok büyük.Ben resim bölümüne Mona Lisa için gitmiştim ama daha güzel resimler gördüm. Hatta Mona Lisa’yı pek beğendiğim söylenemez. O kadar kuyruk vardı. Bizde kuyruğa girdik. Umduğumuzdan daha da küçük çıktı. Ama çok güzel korunuyor. Kalın ve Mona Lisa’nın  10 katı kadar yüksek bir cam, iki koruma ve belirli bir uzaklıktan bakılıyor. Ne kadar değerli olduğunu bir düşünün.

louvre3

Size dikkatimi çeken bir şeyi söyleyeyim. Leonerdo Da Vinci’nin yaptığı kadın resimlerinin hiç birinde kaş yok. Çok garip.

Louvre müzesinden sonra gittiğimiz yer lunapark.Dönme dolap o kadar yüksek ki Eiffel kulesi gözüküyor tepesinden. Size şunu söyleyeyim Kamikazeden sonra lunaparkta korktuğum ilk şey. Normalde korkmazdım ama bu seferki yerimdendir heralde kendimi boşlukta hissettim.

Bu akşam Eiffel’e gittik. Eiffel’den Paris’i gece seyrettik yani. 3. katında her ülkenin başkentinin ve en büyük şehrinin Eiffel’e olan uzaklığı verilmiş. Ankara’nın uzaklığı 2, 607 km. İstanbul’un 2, 263 km.

Bu günlükte bu kadar.