Ben hayatta en çok babamı sevdim!

Ben hayatta en çok babamı sevdim!

Bugün Babalar günü, babamın ölümünün üstünden 5 yıl geçmiş ne çabuk geçiyor zaman,  meğer ne uzun zamandır  babam yok hayatımda ve ben neden hiç farkında değilim hayatımda olmadığının eksikliğini hissetmeme rağmen.  Bunu düşündüm televizyonlarda babalar günü ritüelleri tekrarlanırken.

Hafızamı yokladım şöyle bir. Hafızamdaki tüm babamın resimleri güler yüzlü, munis, sevecen. Sonra düşündüm hiç kötü bir hatırası olmaz mı insanın babasıyla ilgili. benim yok işte.  En kötü hatırladığım babamın ortaokuldayken attığı tokat. Okuldaki bir davranışımla ilgiliydi o da ve ben nedense utana sıkıla yanağımdaki acı ve kızarıklıkla dönerken sınıfıma babamı suçlamamıştım hiç. Babam atmadı bana bu tokadı diye düşünmüştüm ona yanlış bilgiyi verenlerin suçuydu.  Akşam birlikte eve dönerken anlattım ona işin doğrusunu.

Hiç “yok” demedi bana babam.  Belki bende çok fazla şeyler istemedim ama hiç “yok” demedi. Uzun yıllar ayrı şehirlerde yaşadık, belki uzaktık ancak bilirdim ki bir gün başım sıkılırsa babam bana “yok” demeyecek.

Belki çok sinirlendi bana, belki çok bozuldu. Büyük ihtimalle çok fazla da üzmüşümdür onu. İstemediği çok şey yapmışımdır. Ama bir kez olsun yüzüme karşı suratını asmadı. Yada hafızamda yer edecek kadar suratını asmayı uzatmadı. Ondandır hafızamdaki resimlerin hep güler yüzlü olması.

Bugün babalar günü ve babamın ölümünün üstünden tam 5 yıl geçmiş.  Düşününce farkına vardım ki babamı hep yanımda hissetmişim gülümseyen yüzüyle, hep bir köşeden baktığını hissetmişim sessiz sakin. Yaşıyorken yaptığı gibi…..

Bugün babalar günü ve  babamın ölümünün üstünden tam beş yıl geçmiş ve şimdi anlıyorum ki ben bu hayatta en çok babamı sevmişim……..

Ecevit öldü baba!

çok iç açıcı değildi zaten.

Ecevit öldü baba!

Bilmiyorum ölüler üzülür mü yoksa sevinir mi başka ölümlere.

Bilmiyorum…

Ama televizyonda haberi veren altyazıyı gördüğüm anda sen düştün aklıma.

O senin Ecevit’indi çünkü.

Neredeyse bizi sevdiğin kadar severdin onu. Çok beğenir, çok güvenirdin.

Seninle özdeşleştirmişim demek…

Ama buna rağmen kalemime doladığım çok oldu senin Ecevit’ini babacığım.

Özür dilerim seni kırdıysam.

Ama vallahi hiç terbiyesizlik etmedim. Yerinde, dozundaydı hepsi.

Ecevit öldü baba!

Ben o esnada bugün bu köşede yayımlanacak yazımla uğraşıyordum.

Evli çiftlerin ayrı evlerde yaşamasının evliliği nasıl etkileyeceğine dair bir yazıydı. Son günlerde tartışması yapılan bir konu.

Büyük büyük laflar ediyordum tam… Sonra işte haberi duydum.

Ecevit’in evliliğini düşündüm. Rahşan Hanım’la ayrı evlerde yaşadıklarını…

Tuhaf olmaz mıydı?

Gereksiz, manasız?

Ama Rahşan Hanım’ın Bülent Bey’in üzerindeki etkisinden şikáyetçi olanlar, “Ah keşke öyle bir şey olsaydı” diyebilirler tabii.

Ecevit öldü baba!

Gelmiş geçmiş en dürüst politikacı.

Başka meziyetleri de vardı elbet. Ama bu topraklarda çok az rastlanan bir özellik olunca dürüstlük, bu yönü öne çıktı daima.

Haksızlık oldu belki de Ecevit’e, gölgede kaldı öteki meziyetleri.

Ecevit öldü baba!

Bir devir kapandı.

Sırf siyaset tarihi değil dediğim. Bizim de, yani o Karaoğlan’ken çocuk olanların da hayatında bir devir kapandı.

Karaoğlan oralarda bir yerde hálá durmaktayken biz de hálá çocuktuk sanki!

05.11.2006 itibarıyla artık çocuk değiliz!

Hatta genç bile değiliz.

Ecevit öldü baba!

Bekliyorduk gerçi… Ama yine de üzüldük, şaşırdık, yıkıldık. Onun adıyla umut sözcüğü daima yan yana anıldığından belki…

(Pakize Suda’nın 7 Kasım 2006 Tarihli Hürriyet Gazetesi köşe yazısıdır. Benim sanmayın ha…)