More

    Tarihimizi Ucuza Sattılar!

    YAZARLAR

    Avatar
    0 HABERLER0 Comments
    Avatar
    0 HABERLER0 Comments
    Avatar
    0 HABERLER0 Comments
    Avatar
    0 HABERLER0 Comments
    Avatar
    0 HABERLER0 Comments
    ADNAN İSTİKBAL
    1 HABERLER0 Comments

    Tarih yaşanan ve akan bir gelişim ırmağıdır. Tarihi yaşatan arkeolojik kalıntılar ve yazılı belgelerdir. Tarihin yaşadığı yer arşivlerdir. Arşivler bir ülkenin tapu senedi ve milletin kimliği, siyasi arenada onun şahitleridir. Bir milleti bugüne ve bugününden yarına bağlayan temel dayanağıdır.

    Arşivler devletlerin ve milletlerin haklarını ve milletler arası münasebetlerini belgeler ve korurlar. Konuları aydınlatmaya ve tespite yararlar. Bu arada ait olduğu devrin örf ve adetlerini, sosyal ritmini ortaya koyarlar.

    Bir milletin büyüklüğü, günümüzde artık politik sınırlarıyla birlikte ve onun üstünde, kültür varlıkları ve zenginlikleri, milli birlik ve bütünlüğü ile ölçülmektedir. Milli kültürüne sahip çıkmayan milletler, geleceklerini devam ettiremezler. Bir milletin kültürü, o milletin sosyal düzeni demektir. Hayata kavuşturulacak arşiv belgeleri bu yüce milletin hukuka ve ilme saygısının şüphesiz insan sevgisinin delilleri olacaktır. Bir devletin veya milletin tarihi, hatıra ve izleri, devlet ve millet hayatının öz çizgileri arşivlerde saklıdır.

    Dört bin yıllık tarihe, eski olduğu kadar zengin bir çevreye sahip olan Türk milleti açısından konunun taşıdığı önem çok daha farklı bir mahiyet arz etmektedir. Orta çağın en ileri ve medeni devletlerinden biri olan Uygur Türkleri’nin şehirlerinde zengin kütüphaneler, devlet daireleri, noter ve gümrük örgütü, mahkemeler ve resmi evrakın saklandığı arşivler bulunmaktaydı. Bizde mevcut olan bir devlet geleneği olarak ilk devirlerden itibaren kâğıda saygı fikri dini bir inanışla kitap sevgisini oluşturmuştur.

    Türk İslam geleneğinde, yazılı kâğıda saygı gösterilmesi nedeniyle devlet işlerine ait yazılı belgelerin tamamı, müsveddelerde dâhil olmak üzere titizlikle muhafaza edilmiştir.

    Türkiye arşiv malzemesi bakımından çok büyük zenginliğe sahiptir. Bu zenginliğe Dünya milletleri gıpta etmektedir. Amerika gelecek nesillerine tarihi zenginlik bırakabilmek için bugünkü medeni vasıta ve eserlerini çok iyi ambalajlayarak toprak altına gömmekte, diğerlerini de çok iyi geleceğe yönelik dayanıklı bir şekilde muhafaza etmektedir.

    Osmanlı devletinin dâhili ve harici resmi yazışmaları, anlaşma metinleri, merkez teşkilatı dairelerinin arşiv malzemesi bugün İstanbul’da Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nda saklıdır. Bazı müze, kütüphane, müftülük ve diğer devlet devairinde de bu devrin tarihi ile ilgili zengin tarihi doküman bulunmaktadır.

    Türk Tarihinin Osmanlı dönemine ait çok miktarda arşiv belgelerinin çeşitli ülkelerin arşivlerinde bulunduğuda bir gerçektir. Yalnız arşiv belgeleri değil, Anadolu’nun arkeolojik tarihi kalıntılarının dünya da olmadığı müze bulamazsınız.

    Osmanlı Devletinin tarihi süresini tamamladıktan sonra çeşitli devlet daire ve nezaretlerdeki belge niteliğinde olan vesikaların “Hazine-i Evrak” a devri ile Osmanlı Arşivi fevkalade zenginleşmiştir. Hazine-i Evrak Türk milletinin bilgi hazinesi ve Türk varlığının özüdür. Kültür unsurları milletlerin değer hükümlerinin tümüdür. Bir toplumun yalnız medeni olması yetmez, millet olabilmesi için öz bir kültüre sahip olması gereklidir. Devlet, millet, bayrak sevgisi kültürden gelir. Tarihteki zaferlerimizin ve yapıcı ve yükseltici inkılâplarımızın dayanağı hep milli kültürümüze istinad etmektedir. Bu bakımdan Osmanlı Arşivi, Türkiye’nin olduğu kadar bugün müstakil olmuş Orta ve Yakın-Doğu, Balkan, Akdeniz, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinin kültür, iktisat ve siyasi tarihlerinin belirlenmesinde bağımsızlık heyecanı olmuş, bu heyecan her türlü baskı ve karanlığı yıkmış, hürriyet bayrağını yükseltmiştir. Ayrıca milletler arası hakların savunulması ve korunmasında, bilhassa vatandaş haklarının hukuki dayanağı olması bakımından son derece önem arz eder…

    Hazine-i Evrak Osmanlı Devleti’nin sona ermesinden sonra 1923’te kaldırılan Sadaret evrakının ve eşyasının muhafazası için Başvekâlet Kalemi Mahsus Müdüriyetine bağlı “Mahzen-i Evrak Mümeyyizliği” adı ile yeniden re-organize edilmiş ve Osmanlı Devleti’nin son Hazine-i Evrak Müdürü durumundaki Mahmut Nedim Bey mümeyyiz tayin edilmiş ve kaldırılmış olan Þura-yı Devler arşivi de bu mümeyyizliğin yönetimine verilmiştir.

    1923 yılında “Mahzen-i Evrak Mümeyyizliği” adı ile “Başvekâlet Kalem-i Mahsus Müdüriyeti “ ne bağlanan Arşiv Örgütü, 1927 de “Hazine-i Evrak Müdür Muavinliği” adı ile Başvekâlet müsteşarlığına bağlanarak bir bakıma bağımsız bir daire hüviyetini kazanmıştır.1929 senesinde “Başvekâlet Muamelat müdürlüğüne” bağlanmıştır. Daha sonra 20 Mayıs 1933 tarih 2187 sayılı kanunla Ankara’daki Evrak Müdürlüğü ile İstanbul’daki “Hazine-i Evrak Müdür Muavinliği ”,   Başvekâlet Evrak ve Hazine-i Evrak Müdürlüğü adı altında birleştirilmiştir. 19 Nisan 1937 tarih ve 3154 sayılı kanunla Başvekâlet teşkilatı içersinde Müsteşar’a bağlı müstakil bir arşiv dairesi haline getirilmiştir. 29 Haziran 1943 tarih ve 4443 sayılı kanunla müsteşarlığa bağlı “Başvekâlet arşiv Genel Müdürlüğü” şekline kavuşturulmuştur. Daha sonra 9 Mart 1954 tarih ve 6330 sayılı “Başvekâlet Teşkilatı Hakkında kanun “içinde yer almış. 27 Þubat 1982 tarih ve 8/4334 karar sayılı “Bakanlıkların yeniden düzenlenmesi ve çalışması esasları” nın yürürlüğe konulması hakkında Bakanlar Kurulu Kararı ile Başbakanlık Teşkilatı içersinde “Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı”  adını almıştır. Son olarak 19 Ekim 1984 tarihinde yürürlüğe giren 3056 sayılı Başbakanlık teşkilat kanunu uyarınca birbirinden ayrı olarak faaliyet göstermekte olan İstanbul da ki Osmanlı Arşivi ile Ankara da ki Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlıkları “ Devlet Arşivleri Genel müdürlüğü” çatısı altında birleştirilmiştir.

    3056 sayılı Başbakanlık Teşkilat Kanunu çerçevesinde milli Arşivlerimizin korunması ve değerlendirilmesi ile ilgili her türlü görev Başbakanlığa verilmiş bulunmaktadır.

    Osmanlı Devleti uzun süren savaş yıllarında her yönünden binlerce kilometre kare  toprak kaybetmesine rağmen, altı yüz yıl sürmüş olan uzun saltanatının hatıra ve tapu senedi durumunda ki arşiv malzemesini özenle muhafaza etmiştir.

    Yalnız her ne oldu ise arşivler ilgililere bir Angarya gibi gelmeye başlamış ve bunlardan kurtulma çareleri aranmıştır. Önce bu paha biçilemez belgelerin Kadırga çöplüğüne atılarak yakılmak suretiyle imhası düşünülmüş, bu sıra Bulgar başkonsolosluğunun devreye girmesiyle milli hazine okkası 3 kuruş on paradan Bulgarlara satılmıştır.

    Lafonten misali:

    “Horozun biri çöplükte eşinirken bir inci bulur,

    Alır bunu kuyumcuya doğrulur,

    Bu benim işime yaramaz der,

    Alda bunu bana biraz darı ver… ”

    Kâğıt niyetiyle satışa çıkarılan belgeleri, Sofya yakınlarında Kostaneç kasabasında faaliyet gösteren Berger Ailesine ait “Srrnee Berger Kâğıt Fabrikası ”nda hamur yapılarak tekrar kağıda dönüştürülmek amacıyla satın alınmıştı. 1931 yılında satışı yapılan bu belgeler, 1928–1929 yıllarında “Hazine-i Evrak”ta araştırma yapmış olan Panço Doref : “Türkiye’den gelen hurda kağıdın aslında hurda olmadığı, her biri paha biçilemez belgelerden oluştuğu, Bulgar Hükümeti’nin bu belgelere el koyması gerektiği  ” isteği doğrultusundaki telgrafı üzerine Bulgar hükümeti, hurda kağıtlarla dolu araçların Bulgaristan’a duhul etmesi ile kağıtları satın alanlara karşılığını ödeyerek, kağıtlara el koymuştur. Satılan belgelerin miktarı 40 ton olup, tanzimattan sonra muhtelif dairelerden gelen belgelerin Sultan Ahmet’teki Bizans döneminden kalma Hapishane’de bulunan evrak, Maliye Bakanlığının emri ile Defterdarlıkta konu ile uzaktan-yakından ilgisi bulunmayan –uzmanlığı olmayan iki tapu memurunun üstün körü incelemeleri sonucunda:

    “Günün maliye işleri ile ilgili olmayıp, bir değer taşımadıklarına, hükümlerinin geçmiş olduğuna” karar verilerek ve bir kısmınında boş kâğıt parçaları olduğu iddia edilerek kağıt fabrikalarında hamur haline getirilmek maksadıyla Sirkeci’den vagonlara doldurulmuş ve hedefine ulaştırılmıştır.

    Evraklar kamyonlara ve daha sonra vagonlara yüklenirken yerlere dökülen kâğıtlar çocukların ellerinde oyuncak olmuş, bunu farkına varan aydın kesim ve bilhassa tarihçiler 3–5 kuruş vererek çocukların elinden bu belgeleri toplamışlardır. Etrafa dağılanları da çöpçüler toplayarak Kumkapı’daki Kadırga çöplüğüne atmışlardır. Çöpe atılan bu cins kâğıtların para ettiğini gören çocuklar çöplüktekileri toplayarak kıymetini bilenlere satmak suretiyle bu belgeleri kurtarmışlardır.

    Bir milletin kendi kültürünü, kendi benliğini, tarih mirasını kendi eliyle vagonlara yükleyerek yabancı bir devlete göndermesi fevkalade acı bir olaydır.(Fazla bilgi için bk. T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı yayın no:17)

    Bu acı olaydan haberdar olan Konyalı İsmail Hakkı Efendi ve Muallim Cevdet Bey gibi bu belgelerin kıymet ve tarihimiz için önemini bilen gayretli kişilerin girişimleri ile arkada kalan daha tonlarca belgenin satışı önlenmiştir. Bilhassa Köprülü Fuat ve Ahmet Refiğ gibi Þuh tarihçiler konunun önemine dikkat çekerek Ankara’yı uyarmışlardır. İsmail Hakkı ve Muallim Cevdet Beyefendilerin öncülüğünde bir grup aydın devrin Başbakanı İsmet İnönü’ye bir telgraf çekerek, İstanbul’da çıkan gazetelerde ateşin yazılar yazarak satışın durdurulmasını istemişlerdir.

    Arkasından da bir rapor göndererek satılan belgelerin çok kıymetli olduğunu, dünyada bir emsallerinin olmadığını belirterek işin vehametini dile getirmişlerdir. Kâğıt fabrikalarına gönderilerek heba edilmemeleri için acilen T.C Hükümeti’nin Bulgar Hükümeti nezdinde harekete geçmesi gerektiğini belirtmişlerdir.

    Konu araya giren bazı şahıslar marifetiyle mecliste, bakanlıklarda ve Başbakanlık müsteşarlığı nezdinde de gündeme getirilmiş; nihayet Başbakan Sayın İsmet İnönü imzasıyla yayınlanan bir genelge ile “Devlet Dairelerinde bulunan tarihi değere haiz evrakın hiçbir şekilde imha edilmemesi ve satılmaması, gereğine uygun bir şekilde korunması” bildirilmiştir.

    Konunun devlet düzeyinde ele alınması olayı Muallim Cevdet’in İsmet İnönü’ye yazdığı mektup ile başlamıştır. Muallim Cevdet mektubunda Türk tarih ve kültürü yönünden çok önemli bir belge olan evrakın satılmasının yanlışlığı konusunda endişelerini ve tepkisini belirterek Türk tarihinde şimdiye kadar karanlıkta kalmış birçok konunun bu belgeler olmadan aydınlatılmasının mümkün olmadığını ifade etmiştir. Konu ile ilgili olarak T.B.M.M inde faaliyete geçilmiş, Saruhan Mebusu Refik Þevket Bey Meclis Başkanlığına cevaplandırılmak kaydıyla bir soru önergesi vermiştir. Bu önergede, satılan evrakın bulunduğu mahzende ne kadar zamandır ne tür belge bulunduğu, bunların kimin sorumluluğunda olduğu, tasnif işleminin yapılıp yapılmadığı, evrakın niçin satıldığı, satışta hangi usullerin uygulandığı, satılan evrakın kıymetli olup olmadığı, satılanların geri alınması için bir teşebbüste bulunup bulunulmadığı, satıştan sorumlu olanların kanuni takibata uğrayıp uğramadıkları gibi hususlara yer verilmiştir.

    Bu önergeye dönemin Maliye Vekili olan Mustafa Abdulhalik tarafından Meclis’in, kamuoyunun ve ilmiye çevrelerinin heyecanını dindirecek bir cevap verilememiştir. Verilen cevap tatminkâr olmamıştır.

    Tepkiler çok şiddetlendi, bunun üzerine belgeler Bulgaristan’dan geri istendi. Bulgarlar, istediğiniz fiyatı vererek belgeleri aldık, istediğimiz fiyatı verirseniz iade ederiz dediler. Çok yüksek fiyat istemiş oldukları belli ki belgeler alınamadı.

    Bulgaristan Bilimler akademisi Başkan Yardımcısı ve Osmanlı Tarihçisi Prof. Dr. Vera Mutefçiyeva’dan edinilen bilgilere göre:

    1931 yılında hurda kâğıt yerine Türkiye’den Bulgaristan’a getirilen söz konusu malzeme Viyana’da tetkik ettirilerek her birinin çok değerli belgeler olduğu ilmi bir raporla teyit edildikten sonra Bulgaristan’daki “Cyril ve Methodius kütüphanesi”nin Þarkiyat şubesinde koruma altına alınmıştır.

    Değişik fonlardan XV ve XVIII yüzyıllara ait olmak üzere 10,570 poz, 21,140 sayfa tutan 113 defterin mikro filmi, Bulgarların alıştaki kâğıt bedelinin üç katı değerinde (okkası 3 kuruş10 paraya satılan tarihin, her sayfasına 3 kuruş 10 para x 3 = 9 kuruş 30 para ) para ödenerek belgelerin bir kısmının mikro filmi İstanbul’da Başbakanlık arşivi Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığına kazandırılmıştır.

    Belgeler 1931 yılından bu yana çeşitli aralıklarla ve değişik sistemlerle tasnif edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda:

    XV ve XIX yüzyıllara ait 713 defterden teşekkül eden ve kronolojik sıra takip eden defter grubu fonu

    219 dosya içinde 22.000 civarında çeşitli konulara ait belge ve defterden meydana gelen “ORİENTAL ARÞİV KOLEKSİYONU” OAK adı verilen fon

    XVI- XVIII yüzyıllara ait 13.000 belge ve defterin mevcut olduğu (NPTA) fonu

    Coğrafi bölge ve idari merkezler esas alınarak tasnif edilen ve bir milyon belgeyi ihtiva eden fon. Tasnifi yapılmamış henüz pek çok belge daha sıra bekliyor.

     

    Tasnif işleri 5 kişilik bir uzman heyet tarafından yürütülmektedir. Bulgar Hükümeti’nin izni ile yapılan çalışmalar sonucu yukarıda belirtildiği üzere 10.570 poz, 21.140 sayfa tutan 113 defterin mikro filmi Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı mikro film ünitesine kazandırılmıştır.

    Kalan belgelerin mikro filmleri temin edilinceye kadar bu çalışmalar sürdürülecektir. Ne var ki tamamen belgesel bir ilmi araştırma kurumu olan İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde hocalar belge verirken aslı Balkan arşivinde dediklerinde öğrencilerin milli gururu rencide oluyor. Yazık ki milli varlığımızın kopyasını yabancı ellerden almaktayız.

    Kıymetli dokümanları ihtiva eden bu defterlerin süratle tab edilip kataloga çevrilerek araştırmaya açılması çalışmaları sona doğru yaklaşmaktadır. 1931 yılında hurda kağıt olarak satılan belgelerin dışında Bulgaristan’ın çeşitli bölgelerine ait 200 adet şer’iye sicili ile Balkanların en büyük ve en eski manastırı olan Rila manastırı’nda Osmanlı dönemine ait 18 i padişah fermanı olmak üzere 76 adet belgenin varlığı tespit edilmiştir.

    Rila manastırı’ndaki belgelerin en önemlisi ve en eski tarihlisi Fetret Döneminde (1402–1413) yıldırım Beyazıt’ın oğlu Süleyman Çelebi tarafından bu manastırın korunması için verilen fermandır. Rila Manastırı’ndaki Türk dokümanları ile ilgili olarak 1910 yılında Sofya’da D. İhçiyev tarafından Bulgarca bir eserde yayınlanmıştır.

    Bulgaristan’a evrak satışıyla ilgili gelişmeler için bak. Osman Ergin M.Cevdet’in hayatı, eserleri ve kütüphanesi (Bozkurt Basımevi, İstanbul 1937 adlı eserinde ayrıntılı bilgi vardır.)

    Son posta gazetesi Muharrirlerinden İbrahim Hakkı Bey 4 Haziran 1931 günlü adı geçen gazetede “Okka ile Satılan kıymetli evrak meselesi” başlığı altında ilk kez konuyu basına mal etti.

     

    Eksiklerim olmuşsa değerli okuyucularımdan özür dilerim.

    Yakup İstikbal

    Emekli Tarih Öğretmeni/Tarih Araştırmacısı

    Son Köşe Yazıları

    İyimser Rüyacı

    Louvre Müzesi

    spot_imgspot_img
    Önceki İçerik
    Sonraki İçerik

    Related articles

    Leave a reply

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz

    spot_imgspot_img